OSMAN ÇAKIR
Güvendiğim Dağlara Kar Yağıyor
Güvendiğim dağlara kar yağıyor… Her defasında aynı hüzün, aynı kırgınlık.
İnsan, hayatın yokuşlarını tırmanırken sırtını dayayacak bir dağ arar.
Kimi zaman bir dost, kimi zaman bir sevgili, kimi zaman da hayalleridir sığınağı.
Ama ne zaman ki o dağa güvenip yaslansa, bir bakmış ki arkasından bir fırtına kopmuş, kar yağmış, yüreği buz kesmiş.
Arabesk de bu değil midir zaten?
Hayatın acımasız rüzgârlarına karşı bir isyan, bir çığlık, bir yakarış…
Güvendiğin her şeyin bir bir elinden kayıp gittiği o anlarda, yüreğinin en derin köşesinden yükselen bir ah!
İnsan bazen bir şarkıda, bazen bir dizede, bazen de bir nağmede kendini bulur.
Ve o zaman anlarsın ki, yalnız değilsin.
Bu dünyada kırılan, küsen, kaybeden bir tek sen değilsin.
Evet, güvendiğim dağlara kar yağıyor…
Belki de en çok kendimize güvendiğimiz için.
Kendi ellerimizle yükselttiğimiz o dağlar, gün gelir üzerimize çöker.
Hayallerimiz, beklentilerimiz, umutlarımız…
Hepsi, rüzgârın önünde savrulur gider.
Ve biz, o karlı dağın eteğinde çaresiz, yapayalnız kalırız.
Ama arabesk, sadece bir keder değildir.
Kederin içinde bir direniştir aslında.
Her şeye rağmen ayakta kalma çabasıdır.
Güvendiğin dağlara kar yağdığında, belki de yapman gereken tek şey, o karları silkelerken kendini yeniden keşfetmektir.
Çünkü her kar yağışı, aslında bir baharın habercisidir.
Her düşüş, yeni bir yükselişin başlangıcıdır.
Dedim ya, güvendiğim dağlara kar yağıyor…
Biliyorum ki, o karlar eriyecek.
Ve belki de o dağlar, bir gün yeniden bana sırtını dönecek.
Ama ben yine de güvenmekten vazgeçmeyeceğim.
Çünkü insan, güvendikçe yaşar.
Umut ettikçe, sevdikçe, inandıkça…
Ve arabesk tam da bunu anlatır:
Umudun, sevginin ve inancın tükenmediği her yerde hayat devam eder.
O yüzden, güvendiğim dağlara kar yağsa da ben yine de o dağlara sırtımı dayayacağım.
Çünkü biliyorum ki, her kar yağışı yeni bir başlangıcın habercisidir.
Ve her başlangıç, yeni bir hikâyenin ilk sayfasıdır.
İşte arabesk de budur:
Hüzünle yoğrulmuş ama umutla bezeli bir hikâye…