OSMAN ÇAKIR/18 Eylül 2024
Gecenin sessizliğini delen modifiye araçların gürültüsü, modern kent yaşamında sıkça karşılaşılan ve toplumsal huzuru tehdit eden bir olgu hâline geldi.
Bu araçlar, egzozlardan yükselen gürültüyle, yüksek sesle çalınan müzikle ve caddelerde-sokaklarda hızla gezinen gençlerin enerjisiyle, bir yandan kimlik arayışının bir dışavurumu olarak görülürken, diğer yandan toplumsal bir sorumsuzluğun göstergesi olarak değerlendiriliyor.
Bu durumu yalnızca estetik bir tartışma ya da gürültü kirliliği sorunu olarak görmek yetersiz olur.
Zîra bu davranış, toplumsal duyarsızlık, bireysellik ve özgürlük anlayışının çarpık bir yansıması olarak ortaya çıkıyor.
Modifiye araç sahipleri, araçlarına kattıkları kişisel dokunuşlarla kendilerini ifâde etme arayışında.
Özgün bir egzoz sesi, çarpıcı bir görünüm ya da yüksek sesli müzik, bir kimlik inşâ etme sürecinin parçası olarak yorumlanabilir.
Bu, bireysel özgürlüğün bir yansımasıdır. Ancak, bu özgürlüğün sınırı, başkalarının özgürlüğünü ihlâl etme noktasında son bulur.
Bu araçların yarattığı gürültü, toplumun genel huzûrunu bozduğunda, özgürlük sorumlulukla dengelenmelidir.
İnsanların birbirlerine karşı saygılı olmaları, duyarlı davranmaları insanlık gereğidir. İnsanların birbirlerine karşı saygılı ve duyarlı olması, sâdece insanlık gereği olmakla kalmaz, aynı zamanda huzûrlu ve sağlıklı bir toplumun temel taşlarından biridir.
Bilindiği üzere, toplumsal duyarsızlık, başkalarının hak ve huzurunu hiçe sayan bir anlayışı ifâde eder.
Modifiye araçlarla gece yarısı yapılan gürültülü gezintiler, bu duyarsızlığın somut bir örneğidir.
Şehrin kalabalık sokaklarında yankılanan araç ve müzik sesleri, hasta olanlar, çocuklu aileler ya da erken saatlerde işe gidecek olanlar için bir kâbusa dönüşebilir.
Bu noktada bireysel eğlence, toplumsal huzûrun önüne geçmekte, topluma karşı bir sorumluluğun göz ardı edilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Modifiye araçların kültürel boyutuna bakıldığında, bu durumun sâdece bir eğlence değil, aynı zamanda bir alt kültürün kendini ifâde biçimi olduğunu görürüz.
Gençler, bu araçlarla bir aidiyet ve güç gösterisi sergiler.
Sosyo-ekonomik olarak imkânları kısıtlı olan bazı bireyler, modifiye araçları bir statü sembolü olarak görür.
Bu durum, toplumsal normlara karşı bir meydan okuma anlamı taşır mı? Veya bu kültürel ifâde biçimi, neden diğer toplumsal katmanlarca rahatsız edici bulunur?
Cevap, bireyler arasındaki algı ve beklenti farklılıklarında yatıyor.
Özellikle büyük şehirlerde, toplumun her kesimi bir arada yaşamaya çalışırken, bu gibi aşırılıklar yaşam kalitesini ciddi ölçüde olumsuz etkileyebiliyor.
Bu gürültü kirliliğinin ardında yatan sosyolojik faktörleri göz ardı etmek, bu sorunun kökenine inmemizi engeller.
Bir bireyin aracıyla kendini ifâde etme arayışı, belki de toplum tarafından kabul görmeyen ya da bastırılan bir özgürlük arzusunun dışavurumu olabilir.
Bu sorunun çözümü için sâdece cezaî yaptırımlarla ilerlemek yetersizdir.
Öncelikle, toplumsal farkındalık oluşturmak adına eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları yapılmalıdır.
Gençlerin modifiye araçlarla kendilerini ifâde etme biçimlerini anlamak ve onları alternatif yollarla kendilerini göstermeye teşvik etmek önemlidir.
Yerel yönetimlerin bu konuda gençlerle diyalog kurması, onların bu enerji ve arayışlarını daha pozitif alanlara yönlendirebilir.
Bir festival ya da organizasyon düzenleyerek modifiye araç tutkunlarını bir araya getirmek, bu tutkuyu kontrol altına almanın ve toplumsal etkileşimi arttırmanın bir yolu olabilir.
Böylece, bu araç sahipleri hem kendilerini ifâde edebilecekleri bir alan bulur hem de toplumun diğer kesimlerine rahatsızlık vermemiş olurlar.
Bireysel özgürlüğün, toplumsal sorumluluğun önüne geçmemesi adına yasal düzenlemeler de önemlidir.
Modifiye araçlara dair düzenlemeler ve gürültü kirliliğine karşı alınacak önlemler, bu sorunun çözümünde kritik rol oynar. Bu yasaların etkin bir şekilde uygulanması ve denetlenmesi gerekir.
Araçlara yapılan modifikasyonların sınırlandırılması ve gürültü düzeyine dair yaptırımların caydırıcı olması, toplumsal huzûru koruma yolunda atılacak önemli adımlardır.
Gecenin ilerleyen saatlerinde yankılanan modifiye araçların sesi, sadece anlık bir gürültü değil, aynı zamanda toplumsal yaşam kalitesini düşüren bir etken olarak karşımıza çıkar.
Bu sesler, modern hayatın karmaşasında giderek kaybolan bir değer olan "sessizlik hakkı"nı da ihlâl ediyor.
Sessizlik, sadece huzurun değil, aynı zamanda sağlıklı bir toplumun da temel taşlarından biridir.
Gürültüye saygı duymak, bir yaşam biçimi olarak benimsenmelidir. Bu da ancak bireylerin toplumsal sorumluluk bilinciyle hareket etmesiyle mümkün olur.
Sonuç olarak, modifiye araçların gürültüsü yalnızca bireysel bir tercih değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluğun göz ardı edilmesidir.
Bu sorunun üstesinden gelmek için toplum olarak duyarlılık geliştirmek, bireylerin kendi özgürlüklerinin sınırlarını öğrenmeleri ve toplumsal huzûru gözetmeleri gerekmektedir.
Sessiz bir gece, sâdece uyumak isteyenler için değil, daha yaşanabilir bir toplum inşâ etmek isteyen herkes için bir haktır.