Değerli dostlar, yazılarıma bazen bir anım ile başlıyorum. Bize ne senin anından diyebilirsiniz. Yazacağım konuyla bağlantılı olacağını düşündüğüm için bir anım ile başlıyorum.
Bundan yirmisekiz yıl önce köyümüzün su ihtiyacını karşılamak için yayladan, yani 5-6 km lik bir mesafeden şu getirmeye köy ihtiyar heyetimiz karar vermiş. Muhtarımız da İstanbul'daki köylülerimiz ile bu konuda görüşmek, maddi yardım talebinde bulunmak için gelmişti.
06.11.1996 akşamı bir köylümüzün evinde toplandık. Muhtarımız konu hakkında bizi bilgilendirildi. Bir heyet oluşurduk. Görev bölümü yaptık. Maddi yardımda bulunabilmek için çalışmaya başladık.
Bana verilen görevlerden biride ilk kurban bayramında köylülerimizden kurban derilerini toplamaktı. Bu toplantıdan altı ay kadar sonra yaşadığımız kurban bayramının ikinci günü genç bir köylüm ile "gelin benim kurbanın derisini de alın" diyen köylülerimizi gezmeye başladık.
Arabası ile şoförlüğümüzü de yapan bu arkadaş "abi sen nerelisin" dedi. Bende ciddi ciddi nereli olduğu mu anlattım. Bu arkadaş ile aynı köylü, aynı mahaledendik.
Bir müddet gittikten sonra aynı soruyu tekrar sordu. Bende ceton geç düştüğü için ne demek istediğini anlamadan tekrar anlattım.
Üçüncü kez sorduğunda güldüm. Abi bu adamlara gülünmez dedi ve her kelimesinin sonunda koyduğu noktayı koydu. Sen hep noktasız konuşuyorsun dedi.
Yol boyunca yaşadığımız olumsuzlukları ve söz veripde sözünü yerine getirmeyen köylülerimize karşı senden başka biri olsaydı benim gibi noktalı konuşurdu. Genelde köylülerimiz noktalı konuşur. Uzun süredir beraberiz senden noktalı bir cümle duymadım. Seninle aynı köylü değilmiyiz acaba dedi.
O gün olduğu gibi bugün de ailemden aldığım terbiye ve aldığım eğitim ile o arkadaşın dediği gibi noktalı konuşmam.
Noktalı konuşmam ama son zamanlarda şunu söylerim. Kim benim ve sevdiklerim hakkında ne düşünür, ne söylerse ben onlar hakkında iki katını düşünüyorum.
Bugün nokta konacak o kadar çok yaşananlar var ki saymakla bitmez ama noktalı mı, noktasız mı konuşmanız gerektiğini siz bilirsiniz. Size bırakıyorum.
Yinede noktasız davranarak hakkınızı armanızdan yanayım. O kadar çok sorunlarla karşı karşıyayız ki saymakla bitmez.
Bir zamanlar ayakkabı kutularından çıkan paralar vardı. Ne oldu? Anılar demetine bir örnekte buradan vereyim. Hani ayakkabı kutularından çıkan milyon dolarlar vardı. Hemde bir banka müdürünün evinde.
Nereden bulduğu, neden ayakkabı kutusunda sakladığı 4.5 milyon dolardan aklanmadan bu müdür Ziraat Bankası yönetim kuruluna getirildi.
Bu kişi suçsuz ise eski görevine dönmesi gerekir, suçlu ise Ziraat Bankası yönetim kuruluna getirilememesi gerektiğini belirterek Ziraat Bankasında ki hesabımı kapatmıştım.
Ülkemizde yaşanan hiç bir olumsuzlukta noktalı, hakaret içerikli yorumlar yapılması taraftarı değilim ama sessiz kalınması taraftarı da değilim. Noktalı konuşmadan gerektiğinde tepkimizi göstermeliyiz.
Dün Mustafa Kemal'in askeriyiz diyen teğmenleri cezalandırmak, ihraç etmek isteyen zihniyet, bugün Atatürkçüyüm diyor kim inanır? Inanmadığınız gibi sessiz de kalmayın.
Atatürk'ün askeriyiz diyen teğmenler ihraç edilecekmiş. İhraç etmek isteyenler keşke yunan kazansaydı diyen birinin askeriyiz demenizi mi bekliyordunuz.
Yaşım bir asırı doldurmaya çeyrek asır kaldı. Canım sağ oldukça, gücüm yettiğince, dilim döndüğünce Atatürk'ün askeri olmaya devam edeceğim.
Gerektiğinde tepkimizi koyarak ve iyi anılar biriktirmek dileği ile...
Mustafa Gürleyen (22.11.2024)