OSMAN ÇAKIR/01 Nisan 2025
Sabahın o belirsiz saatinde İstanbul, bir rüya ile gerçek arasında sıkışmış gibi.
Gökyüzü ne aydınlık ne karanlık; sanki karar vermekten yorulmuş.
Güneş, bulutların arkasına saklanmış, utangaç bir sevgili gibi naz ediyor.
Belki de bu şehirde her şey biraz böyle: Görünmek istemeyen güneşler, bitmek bilmeyen bekleyişler, yarına dair umutları tükenmiş yüzler...
Trafik, şehrin nabzı gibi atıyor. Aceleci, sabırsız, öfkeli...
Herkes bir yere yetişmek zorunda, ama aslında hiçbir yere varamayacakmış gibi.
Kornanın sesi, bir çığlık gibi yırtıyor sabahın sessizliğini.
Sanki her basış, "Ben buradayım!" diye haykırıyor, ama kimse duymuyor.
Oysa kırsalda sabah, kuş sesleriyle uyanır; korna, bu kadar hoyratça kullanılmaz.
Belki de İstanbul’un trafiği, modern hayatın bir metaforu: Sürekli bir koşturmaca, ama nereye?
Metrobüste, vapurda, dolmuşta yüzler... Gece hiç uyumamış gibi yorgun, çökmüş. Göz kapakları ağır, düşüyor kapanacak gibi.
Kiminin hayalleri belki dün gece son buldu, kiminin ise yıllar önce...
Marmara'da depremleri sıkça yaşar olduk.
Korku, endişe ve gelecek kaygısı birbiri ardına geliyor.
Umut, bu şehirde artık lüks bir şey sanki.
Gelecekten beklentisi olmayanların bakışları, camlara yapışmış yağmur damlaları gibi donuk.
Belki de hepsi, bir zamanlar bu şehre bir şeyler umarak gelmişti.
Şimdi ise sadece ayakta durmaya çalışıyorlar.
Ve yağmur...
Beklenen belki nisan yağmurlarıydı, ama gökyüzü kar serpiştiriyor yüzlerine.
Belki de hayallerinin üstüne yağıyor bu kar. Soğuk, acımasız, gerçek...
Her bir tanesi, "Uyan!" diyor belki de... Uyan ve gör ki, bu şehir herkese vaat edileni vermiyor.
İstanbul, bir yanıyla ihtişam, bir yanıyla hüzün.
Sabahın bu saatinde, güneşin doğmak için direndiği anlarda, en çok da insanların yorgunluğu görünüyor.
Belki de bu şehir, herkese bir parça melankoli bulaştırıyor.
Yağmuru beklerken kar yağdığı gibi, sevgi beklerken yalnızlık, umut beklerken hayal kırıklığı yağabiliyor üstümüze...
Ve yine de bu şehirde yaşamak, bir tür inat.
Belki de melankoli, İstanbul’un ruhuna işlemiş bir duygu. Çünkü her sabah, yeniden başlıyor her şey: Umutlar, hayalkırıklıkları, koşturmacalar, bekleyişler...
Tıpkı bu nisan sabahı gibi, biraz aydınlık, biraz karanlık.