Yazıya başlamadan önce belirtmemde fayda var; biz yeraltı veya yerüstü zenginlilerimizin gün yüzüne çıkarılıp ekonomiye kazandırılmasının karşısında değiliz. Gelişmiş ülkelerdeki gibi çevreye zarar vermeden ve milletin ekonomi ve sosyal hakları gasp edilmeden çıkarılmasını arzu ediyoruz ve bunun adına Ahlaklı Madencilik diyoruz.
Çünkü yeraltında duran değerli madenin ülkemize bir faydası olmaz. Yeraltından çıkarılıp işlendiği zaman devlete ve millete faydası olur. Lakin Boyabat madeni hikâyesinin bu haliyle ne devlete ne de millete beş kuruşluk faydası olmayacak gibi. 80 milyonluk nüfusun sahip olduğu maden sahasını, bir maden şirketi sahibi alıp lüp yapacak.
Biz istiyoruz ki, bu maden devletimize bir kazanç olsun. Biz istiyoruz ki, devletimiz kalkınsın. Biz istiyoruz ki, geleceğimizi bir kişiye yedirmeyelim.
Birkaç arkadaş Maden sahasının olumsuz etkilerini nasıl kırabiliriz düşüncesi ile bir araya gelerek Boyabat Çevre Derneği’ni kurduk. Bu arkadaşlarımız farklı futbol takımı tutuyor, farklı dünya görüşlerimiz var ve farklı siyasi fikir ayrılıklarına sahip olduğumuz halde böylesine önemli bir husus için bir araya gedik. Derneği kurmaktaki maksadımız: organize, bilinçli ve yasal zeminlerde çevremizi ve doğamızı korumak olarak kısaca bahsedebiliriz
. 15 Ekim 2024 tarihi Boyabat toprağının yeraltı zenginlikleri ile birlikte satılmasının miladı olmuştur. Bu tarihi bir kenara kazıyın. Bu tarih gelecek olan nesil için bir ders niteliği taşıyacaktır. MTA'nın araştırması ile bu alanda 1 milyon 220 bin ton bakır, 177 bin ton altın, 279 bin ton ise çinko rezervi bulunduğunu öğreniyoruz. Ayrıca binlerce futbol sahası büyüklüğünde alanın talan edileceğini de öğrendik.
Rezervin güncel olarak değeri 456 milyar lira. Lakin 3,6 milyar liraya ihaleye giren bir şirket tarafından alınıyor. Tabiri caizse ‘’ölü eşşek parasına ‘’satılıyor. İhale şartnamesine konulan bir madde sadece bu şirketin ucuza bu bölgenin madenine çökmesine vesile oluyor. Eğer bu İzabe tesisi maddesi olmasaydı başka firmalarda ihaleye girip daha yüksek paralara satılabilirdi.
Buraya kadar işin maddi boyutunu çok kısa bir şekilde ele aldık. Yani millet olarak bu işten zarar ediyoruz. Kazanacak olan ise Boyabat’ın yeraltı zenginliklerine çökmek isteyen maden şirketi ve dolaylı olarak küresel sömürü şirketleri olacaktır.
Ve ihaleyi alan şirket çıkardığı madenin sadece yüzde birini MTA payı olarak Devlete yani bize verecek. Karşılığında ise bize nefes alınmayacak bir Boyabat bırakma ihtimalleri oldukça yüksek. Coğrafi yapı bozulacak. Belki de milyonlarca ağaç kesilip bu şirkete kurban edilecek. Bu bölgede hayvancılık bitecek! Bu bölgede arıcılık ormancılık bitecek! Yabanlı, İmamlı, Salar köyü gibi birçok köy yerlerinden edilecek. Endemik bitki yapısı varsa bozulacak.
Cevher ayrımında kullanılan ağır metallerin yer altı sularına karışmayacağının garantisini kimse veremez. Gökırmaktan çekilen su ile maden cevheri yıkanıp arta kalan ağır metalli kirli suyu havuzlardan atmosfere salacaklar.
Bu maden bölgesi Boyabat merkez konumuna kuş uçuşu mesafesi 15 km. Rüzgar ile buluşan bu ağır metal yüklü buharın Boyabat ilçe merkezine kadar ulaşma ihtimali çok yüksektir.
Hanönü’nden itibaren Bafra ovasına kadar bu olumsuzluk devem edecek. Yüzlerce kuş türü ile birlikte türleri Dünyada tükenmek üzere olan 15 kuş türü Kızılırmak Deltasında yaşıyor. Bunlar da doğrudan etkilenecekler. Duyumlarımıza göre zaten Hanönü’nde bulunan maden işletmesi Gökırmak üzerinde bu işi yıllardan beridir yapıyor. Yıllarca Yörük yolundaki çöpün dumanını soluduk. Şimdi de maden şirketinin ağır metallerini mi soluyacağız.
Boyabat’da yaşayan insanların, havasına, suyuna, toprağına sahip çıkma zamanıdır. Yasal olarak ne yapmamız gerekiyorsa yapmamız lazım. Bununla ilgili olarak 1 Haziran 2025 Pazar günü Boyabat merkezden maden sahasına yürüyüş yapmayı planlıyoruz.
Ardından, paneller, basın açıklamaları gibi bir dizi farkındalık oluşturmayı düşünüyoruz. En azından bu işgalci madencinin çevreye vereceği zararları kontrol altına almamız gerekiyor. Bu ilçede yaşayan herkes Boyabat’ın ormanından, suyundan, toprağından so-rum-lu-dur.
ALİ EROL