OSMAN ÇAKIR / 21 Mayıs 2025
Bir insan, ancak sevdiği kadar kırılır. Hangimiz zamanla kırılmıyoruz ki... Kırılmanın derinliği, sevginin yoğunluğuyla ölçülür. Çünkü kalp, ancak değer verdiği şeyler için paramparça olur, kanar.
Önemsiz bir yabancının sözü, rüzgârın savurduğu bir toz tanesi kadar bile iz bırakmazken; sevdiğiniz birinin bakışındaki soğukluk, bir kış gecesi gibi içinize işler.
Kırılmak, sevginin gölgesidir. Ne kadar çok severseniz, gölgeniz o kadar karanlık ve uzun olur.
Seven insan, kırılmaya mahkûmdur; çünkü sevmek, kalbi savunmasız bırakır.
Bir kez sevdiğinizde, artık o kişi sizin zayıf noktanız olur... Onun bir sözü, bir ihmali; başkalarının bin kırgınlığından daha ağır gelir omuzlarınıza.
Düşünürüm de, en derin yaraları hep en yakınımızdakiler açar. Çünkü onlar, kalbin en korunmasız köşelerine kadar girebilmişlerdir.
Bir yabancının ihaneti yalnızca öfke uyandırır. Ama sevdiğiniz birinin vefasızlığı, içinizi kemiren bir sızıdır. Sanki bir bıçak en hassas yerinize saplanmış gibi... Ve o bıçak, sevginin ta kendisidir.
Peki, kırılmamak mümkün müdür? Elbette mümkündür.
Sevmezseniz, kırılmazsınız. Ama sevmemek, ruhunuzu bir taş kaleye hapsetmektir.
Dışarıdan sağlam görünürsünüz belki, ama içeride ne bir güneş ışığı ne de bir çiçek kokusu vardır. Nemli, soğuk ve karanlık bir kale... Duvarlar yüksektir, ama içeride yaşam yoktur.
Hayat, kırılmalarla örülü bir yolculuktur... Seven her insan, bu yolda sırtında yaralarla yürür. Ama o yaralar, aynı zamanda sevdiğinin izleridir.
Acı, sevginin kanıtıdır. Kırılmak, “Ben seni önemsedim” demenin en melankolik hâlidir.
Belki de gerçek cesaret, kırılacağını bile bile sevmektir. Kalbini her defasında yeniden parçalanmaya hazır hâle getirmektir. Çünkü sevmek, bu kırılganlığı göze almaktır.
Ve belki de her kırılışta, biraz daha insan oluruz.
Özetlemek gerekirse; eğer bir gün kalbiniz kırılırsa, bilin ki bir zamanlar orada sevgi vardı.
Ve o sevgi, hâlâ orada… Kırık parçaların arasında bir yerlerde saklı.