

OSMAN ÇAKIR
23 Ekim 2025
Öyle bir çağda yaşıyoruz ki artık kötülük yaptığın için değil, iyilik yapmadığın için suçlanıyorsun.
Konuştuğunda değil, sustuğunda bile yanlış anlaşılıyorsun.
Bir yanlışa ortak olmadığında, bir grubun içinde yer almadığında, “herkes gibi davranmadığında” dışlanıyorsun.
Sanki toplum vicdan terazisini kaybetmiş de yerine alkışa dayalı bir ölçü koymuş gibi. Kimin sesi çok çıkıyorsa, haklı da o sanılıyor.
Eskiden “doğru” olmanın bir bedeli vardı; ama aynı zamanda bir onuru da vardı. Bugün ise doğru kalmak, kimseye yaranmaya çalışmamak, kendi vicdanının rehberliğinde yürümek âdeta bir sosyal suç hâline geldi.
Çünkü çağımızda insanlar “iyi”yi değil, “kendileriyle aynı düşüneni” seviyor.
Bir fikri savunuyorsan, bir grubun adamı olmak zorundasın.
Tarafsızsan “Kimin tarafındasın?” diye soruluyor.
Sadece adil olmak istiyorsan “Kime çalışıyor bu?” deniliyor.
Ve işin ironik tarafı şu: Herkes adaletten söz ediyor ama adalet kimsenin işine gelmiyor.
Bugünün insanı, fikirlerini özgürce ifade etmekten çok yanlış anlaşılmaktan korkuyor.
Sessiz kalırsan “Niye konuşmadı?” derler. Konuşursan “Taraf tuttu.” derler. Taraf tutmazsan “Sinsi.” derler.
Oysa bazı insanlar sadece adaletli ve vicdanlı kalmak istiyor... Ne alkış peşindeler ne düşman yaratmak.
Fakat adalet, kalabalıkların çıkarına dokunduğu anda düşman ilan ediliyor.
Böylece “doğru” olan yalnızlaşıyor; “kalabalık” olan haklı sayılıyor.
Toplumun vicdanı, sosyal medyanın trend listelerine teslim olmuş durumda.
Kim daha çok paylaşılırsa, kim daha çok alkış alırsa, o “iyi insan” oluyor.
Oysa, gerçek iyilik görünmek istemez. Gerçek iyilik sessizdir; derindir, gösterişsizdir.
İyiliğin Tüketildiği Çağ
İyilik artık bir gösteri malzemesi. Fotoğraf çekmeden yardım edilmiyor, paylaşım yapılmadan merhamet gösterilmiyor.
“İyilik yaptığını göstermek”, “iyiliğin kendisinden” daha önemli hâle geldi.
Bir zamanlar kalpten gelen bir davranış olan iyilik, bugün ekran ışığında eriyip gidiyor.
Hâlbuki geçmişte birine yardım etmek gizli bir sevinçti. Görenin değil, yapanın kalbinde yaşardı o sıcaklık.
Şimdi ise iyiliğin değeri, kaç “like/beğeni” aldığıyla ölçülüyor.
Bu da iyiliği bir tüketim nesnesine dönüştürüyor. Tıpkı moda gibi, dönemsel bir trende indirgeniyor.
Bir gün çevre duyarlılığı moda oluyor, ertesi gün sessiz yardımlar unutuluyor. Gerçek iyilik sessizliğin içinde kayboluyor.
Vicdanın Yerini Alkış Aldı
Günümüz insanı kendi vicdanına değil, toplumun onayına göre davranıyor. Bir davranışın doğru olup olmadığına değil, kaç kişinin “aferin” dediğine bakıyor.
Bu yüzden iyilik artık ahlâkî bir sorumluluk değil, sosyal bir yatırım hâline geldi.
Kimi zaman bir bağış kampanyasında, kimi zaman bir paylaşımda insanlar kendi “iyi insan imajlarını” inşa ediyor.
Ama o imajın ardında ne kadar samimiyet var, orası tartışılır. Çünkü samimiyet gösterilmez; hissedilir.
Ve çağımızda hissetmek yerine göstermeyi öğreniyoruz.
Doğru Kalmak Cesaret İstiyor
Bugün “doğru” kalmak, en zor şeylerden biri hâline geldi. Çünkü doğruluk artık herkesin ortak paydası değil; herkesin kendine göre eğip büktüğü bir araç oldu.
Bir zamanlar doğruyu savunmak cesaret isterdi, şimdi ise yalnızlık.
Ve çoğu insan yalnız kalmamak için sessizliği seçiyor. Ama unutulmamalıdır ki, sessizlik, onay değildir. Kimi zaman sessizlik en derin çığlıktır. Kimi zaman bir suskunluk, “Ben bu oyunun parçası olmayacağım.” demektir.
Sonuç olarak belki de yeniden hatırlamamız gereken şey çok basit:
İyilik, gösterilmek için değil; hissedilmek için yapılır. Doğruluk, alkış beklemez; vicdanın huzuruyla yaşar.
Ve en önemlisi: Bir insanın tarafı kalabalıklar değil, hakikat olmalıdır.
Dünyanın en gürültülü zamanında bile içindeki sesi susturma. Çünkü belki de bugün en büyük cesaret, doğru kalabilmek.
