"Gözüm yaşı mahramalar çürütür." der ya türküde.
Işte bu da bizim mahramamız. Rahmetli babaannemin odasında kapının arkasındaki çivide asılı dururdu. Abdest aldığında elini yüzünü bu mahramayla kurulardı. Misafire onu tutturmaz, somyanın altındaki tahta valiz içinden yıkayıp kaldırıldığından çıkarır, "oğul mahramayı tutuverin, dua eder kocakarı size; elini, yüzünü buna kurulasın" derdi.
Hiç hayır demezdik."Tamam" der, mahrama elimizde teyzenin başında beklerdik, abdest alması biter bitmez de mahramayı uzatırdık.
Kış günlerinde babaannemin evi çok soğuk olurdu. Sofadaki kovalarda sular donardı.Babaannem odada yanan soba üzerindeki güğümden ırbığa sıcak su doldurur, abdestini onunla alırdı . Annem, babaannem abdest almaya çıkınca mahramayı sobada ısıttırırdı. Abdest alması bitince babaanneme koşarak mahramayı yetiştirirdik. Ne güzel zamanlardı...
Babaannem "oğul üşüyeceksiniz, ben içeri geliyodum siz niye zahmet ediyoñuz" der ama bu davranışımız onu çok da mutlu ederdi. .Odaya girince anneme " kız gelin çocukları soğuğa niye salıyoñ, ben geliyom ya işte" derdi. Mahramayı eline alınca başlardı duaya; "Ahh oğuuul, sizin de mahrama tutanlarınız olsun. Ahh yavrularım benim.Allah gönlünüzün muradını versin." diye... Ahh yavrularım benim, ahh güzel kızlarım benim." diye bizi seve seve elini yüzünü kurulardı.
Öyle işte...
Mahramalar duruyor da...
Canım babaannem... Canım annem... canım babam... uykunuz şirin olsun.
Özledim... burnumun direğinin sızısı, gözüm yaşı, yüreğimin hasretisiniz...
"Tekrar mülâkî oluruz bezm-i ezelde;
Cümle göçüp gidenlerimize rahmetler olsun.