"Günaydın Ayşen! Hayırdır, sıcak ekmek almışsın, hani diyetteydin?"
"Günaydın gülüm, bugün pazar, diyet falan yok..."
"Ekmeği aldım da, bakkal kapalı, ben de ekmek dolabına bırakıverdim parayı... Seslendim duymadı Sevda abla. Sabah, sabah rahatsız ederim diye kapıyı da çalmadım."
"Sevda yok burada, kızı bakıyor bakkala, o da demek daha kalkmadı."
"Yok mu? Hayırdır, hadi Sevda abla yok da Yaşar abi nerede?"
"Duymadın mı? "
"Neyi?"
"Kız Yaşar hasta ya! Günlerdir hastanede, belki de bir ayı geçti."
"Ne diyorsun sen İclâl?!"
"Valla, ağırmış. Sevda kimsenin telefonunu açmıyor. "
"Milletin uydurmasıdır İclâl. Tamam hastadır da, Allah şifa versin, ağırmış falan... "
"Yok Ayşen, gerçekten ağırmış, evlerden ırak kansermiş, sarmış her yerini, Sevim teyze söyledi. Çocuklar üzülmesin diye "iyi" diyorlarmış. Ameliyat olmuş mu, olacakmış mı ne?!"
"Kız tövbe de, daha çok genç, çocukları küçük... Allah şifa versin, inşallah değildir."
"Neyse, ben Sevda ablayı ararım. Gel kahvaltı yapalım."
"Sağ ol, sana afiyet olsun. Bu sıcak ekmek içine de doldurursun kesin şimdi tere yağını... "
"İcalâaaaal!"
***
Allah dert verip derman artmasın... bu dert sadece bizde var sanırdım... Öyle ya, şair demiyor mu?
"Yalnız kendi başın mı dertli sanırsın,
Gölgesi yeryüzünde avare insan?" diye
Ne garip, kimsenin birbirinden haberi yok. Oysa sabah akşam geçiyorum bakkal dükkanının önünden...
Bakkal Yaşar... Dükkanı, evinin bahçesine derme çatma yapılmış küçücük bir dükkan... Ortada bir soba, bir mini masa, birkaç küçük seyyar sepet; karşılıklı duvarlarda üç sıra raf, arka tarafta yerlerde oyuncak seleleri ve bir rafa dizilmiş deterjan çeşitleri...
Sabahın güneşi uğrar bir saat kadar içeri... sonra yanar bütün gün dükkanın 60W lambası...
.....
Kanser diye söyledikleri bi Yaşar abi değil ki … Abdullah abi de, Ömer abi de, Elmas teyze de…
Ya Şükran… nasıl güzel bir kadındı… ela gözleri... bembeyaz yüzü…. Hokka gibi ağzı burnu… hele o ürkek hali..
İki güzel kızı ve bir oğlu kaldı geride… çok gençti… yolun yarısı kadar bile gidemedi işte…
Şükran kayınvalidesiyle birlikte oturmaya razı olmuştu. Köyden kasabaya gelin gelmekten başka çok da lüks bir hayat hayal edemiyordu. Halasının gelini aracı olmuştu. Bilmez, tanımazdı Celal'ı… Kimse de söylememişti Celal'ın alkol aldığını. Celal her gece içip içip gelir… gecenin bir yarısı bağırır, naralar atar, uyuyan çocukları, konu komşuyu uyandırırdı… Şükran, kayınvalidesi olmasa, baş edemezdi bu hayatla...
Şükran'ın evi, iki odalı küçücük bir evdi… çocuklar babaanneleriyle aynı odada yatarlardı...zaten o odada oturulurdu… Zehra teyze sarhoş gelip, huzursuzluk çıkaran oğluna; "evlat seni ele güne karşı eve alıyorum, şu kadına, çocuklara çektirdiklerinin hesabını sen nasıl vereceksin?" diye söylenir, kimi zaman da bağırır, çağırırdı.
Şükran hep susardı… bir gün bile bir kimseye dertlenmezdi halini… Çok defa bahçeyi çapalarken kendi kendine ağladığını görmüştü komşular … ağlardı yazgısına, ama isyan etmezdi…
Bir gece şiddetli karın ağrısı şikayetiyle kayın validesi ile hastanenin aciline gitti… sabaha kadar tuttular hastanede. Tahliller, filmler, ilaçlar, iğneler…. Gördü doktorlar…
Sordular Zehra teyzeye; "eşi nerede teyze?"
"İşte oğlum, izin alamadı…"
Dedi içinden "hayır ayılamadı…"
"Teyze hastanızı şimdi çıkarıyoruz ama bir an evvel bir üniversite hastanesine götürmelisiniz."
"Oğlum çaresiz bir dert mi? "
"Hayır teyze, tedavisi orada yapılsın, biz kesin bir şey diyemiyoruz. Şu reçeteyi de alın, bu ilaçları düzenli kullansın, rahatlayacaktır."
Ah Zehra teyze seksen yaşında, kimin derdine derman arayabilir ki?! Zaten dizleri ağrıyor, evin yokuşunu zor inip çıkıyor. Nerelere, nasıl gidebilir ki?! Oğlu hayırsız… zaten mahcup gelinine, bir de bu derdini nasıl desin yüzüne…
"Anne ben hazırım artık gidelim mi? Çocukların okul saati geldi, aç gitmesinler."
"Tamam kızım. Nasılsın? "
"İyiyim anne, geçti çok şükür ağrılarım. Sen konuştun mu doktorla?"
"Konuştum kızım "bir de büyük şehirde bi doktora görünsün" dediler."
"Bakma doktorlara sen anne ya, iyiyim ben. Çocuklarım zefil olur. Zaten Celal'ın hali belli."
"Kızım gidelim, "mutlaka gidin" dedi doktor. Semiha ablan birkaç gün bakar, göz kulak olur çocuklara."
"Anne başka bişey demedi, de mi?"
"Yok kızım..."
….
Celal yolcu etmişti aylar öncesi eşini...
Haber saldı anası; "hazırlasın Celal mezarı... "
Şükran bir güzel kadındı... Bir adı kaldı geride bir de küçük çocukları...
Ayşe Şahin