Değerli dostlar, geçenlerde bir hocanın kısa süre aralıklarla söylediği iki konuşması arasındaki fark beni düşündürdü. On, on beş dakika ara ile söylediği iki görüşten ikincisini ben söylesem kesin beni topa tutarlardı.
Hocanın anlattığına göre bir komşusu vefat etmiş. Komşusu için bir hatim etmiş. Vefat eden adamın oğluna, baban için hatim yaptım ama ben gelemeyeceğim hocalara bir hatim yapıldığını söylersin demiş. Ölen adamın oğlu hatmin ne demek olduğunu bilmiyormuş. Hocam hatim ne demek diye sormuş. Koskoca adam olmuş hatim ne diye soruyor, olacak şey değil diyor.
Gelelim ikinci söylediğine, beni topa tutarlardı dediğim konuya. “Kur’an ölüye okumak için değil, diriye okumak içindir” dedi. İşte bu cümleyi duyunca daha önce duyduğum ve okuduğum hikayeler aklıma geldi. (Aysallar-18.02.2022)
Bir çoban koyunlarını kırda bayırda otlatıp öğlenin sıcağında nehir kenarına gelmiş. Çoban öğle namazını kılarken oradan iki atlı geçiyormuş. Çobanın ibadet yapma şekli dikkatlerini çekmiş. Çobana ibadet ederken ne okuduğunu sormuşlar. Çoban da “koyunu güttüm indim düze, Allah’ım afet beni geldim size” diyorum demiş. Bu şekilde ibadetin yanlış olduğunu söyleyip doğrusunu anlatmışlar ve gitmişler.
Çoban anlatılanları kısa zamanda unutmuş. Tekrar öğrenmek için atlıların peşinden koşmaya başlamış. Fakat atla zor geçilen nehirde çoban kara yürüyormuş gibi koşuyormuş. “Anlattıklarınızı unuttum bir daha anlatın” diye avazı çıktığı kadar bağırıyormuş. Çobanın nehrin üzerinde düz yolda yürür gibi yürüdüğünü gören atlılar bildiğin gibi oku, bildiğin gibi demişler.
Buna benzer bir konuyu da Tolstoy’un bir kitabında okumuştum. Aklım da kaldığı kadarı ile bir gemi ile bir grup geziye çıkarlar. Gemideki birkaç kişi uzakta belli belirsiz görünen bir adayı göstererek bir şeyler anlatıyorlarmış. Merak eden yolculardan biri ne anlattıklarını sormuş. O ada da üç kişi varmış, insanlık için dua ediyorlarmış demişler.
Bu yolcu kaptan ile konuşup yönünü değiştirerek adayı ziyaret etmiş. Üstü başı perişan halde olan üç kişi ile karşılaşmış. Nasıl ve ne için dua ettiklerini sormuş. İsa ve insanlık için dua ediyoruz demişler ve nasıl dua ettiklerini anlatmışlar. Bu kişide İsa ve insanlık için nasıl dua edeceklerini öğretip yollarına devam etmişler. Fakat bu üç kişide gemin peşinde, çobanın nehir üstünde yürüdüğü gibi yürüyerek “adama anlattıklarını unuttuk tekrar anlat” diye bağırıyorlarmış. Adam da bildiğiniz gibi, bildiğiniz gibi demiş.
Buna benzer bir konuyu da bir hafta kadar önce yaşadım. Memleketten dönüyorduk. Aracımız bir dinlenme tesisinde mola verdi. Vakit ikindi vaktiydi. Bizim gibi bu tesislerde mola veren iki tanede yabancı plakalı otobüs vardı. Bizim gruptan önce mescide giden biri daha varmış. Başta anlattığım çoban gibi farklı hareketler yaparak namaz kılıyordu.
Bu durumda hangisinin yaptığı ibadet doğru acaba? Bize oy verirseniz cennetliksiniz diyen, hak hukuk tanımayan siyasilerin ki mi doğru, ne pahasına olursa olsun doğruluktan ayrılmayanların ki mi?
Geçenlerde sosyal medyada bir yazı okudum onu da özetleyeyim. Yazının başlığı, “Kıssadan Hisse” sonunda da “ALINTI” yazıyor.
Almanya’da çalışan bir Türk işçi işten çıkarılır. Maddi yönden çok mağdur olur. Ne yapacağını düşünüp dolaşırken bir kilise ile karşılaşır. Türkiye de olsam bir camiye gider hocadan yardım isterdim, burada da kiliseye gidip papazdan yardım isteyeyim diye düşünür ve kiliseye gider.
Neyse; papazın yanına varıp, yaşadıklarını anlatır. Papaz anlatılanlardan çok etkilenir. Vatandaşa yardım etmek ister ve bir kâğıda birkaç kelime yazıp zarfa koyar ve kapatır. ''Al bunu götür, patronuna ver'' diye tembihler. Ne olup bittiğini anlamayan Türk, çaresiz ve biraz da umutsuzca papazın dediğini yapar.
Elindeki zarfla patronun yanına gider. Patron notun papazdan geldiğini görünce hemen okur. Derhal talimat verir, Türk vatandaş işine geri döner. Ayrıca maaşına da zam yapılır. Vatandaş neler döndüğünü anlamaz bir halde işine geri döner.
Bir zaman sonra Türk vatandaşı papazın yanına gider ve kendisine yardımından dolayı teşekkür eder. Ancak, bir şeyi çok merak etmektedir. Kendisinin işe dönmesini sağlayan papazın, kâğıda ne yazdığı sorar. Şu cevabı alır. Ne zaman Müslüman oldun da kul hakkı yiyorsun yazdığını öğrenir.
Bu kıssadan hisse başlıklı hikayeyi okuyunca “Ahlak nedir” sorusuna bir cevap bulabilmişsek, çalıştırdığımız işçinin maaşını yasal olduğu için bankaya yatırıp bir kısmını geri istemesek, dini kuralları değişik cemaat ve tarikatlardan yalan yanlış öğrenmesek papazın Türk işçinin patronuna yazdığı o notu yazdırmayız.
1950’den itibaren Halkevleri ve Köy Enstitüleri aydınlanmasının yerlerini tarikat ve cemaatler aldı. Eğer öyle olmasaydı kutlu doğum haftası diye Fetönün yaş günü kutlanmazdı.
Dinimizi siyasi ve özel çıkarları doğrultusunda olanlardan değil, bir ayağı yurt dışında olan tarikatlardan değil, gerçek dindarlardan öğrenmek dileği ile.
Yazıma merhum cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel’in şu sözü ile noktalamak istiyorum. “Camiye siyaset girerse ibadet kalmaz. Yargıya siyaset girerse adalet kalmaz”
Saygı ve sevgilerimle…
Mustafa Gürleyen (01.03.2022)