57. Piyade alayı Çanakkale Savaşı’nın başlangıcı kabul edilen Anzak Çıkarmasını durdurmak amacıyla 25 Nisan 1915 sabahı harekete geçen Osmanlı Alayıdır. Onlara ölmeleri emredildi, hepsi birden, gözünü kırpmadan öldüler… 24 Nisan günü Çanakkale Zaferi’nin 102. Yıl törenleri yapıldı. İnsanlık tarihinin en büyük en çetin savaşıdır. Bugüne kadar 18 Martlarda “Çanakkale Zaferi Kutlamaları” yapardık.
19.Tümen komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal’in 25 Nisan 1915 günü verdiği “Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir” emrini uygulayan Türk birlikleri Çanakkale Savaşları kara harekâtının kaderini belirlemiştir. Yarbay Hüseyin Avni Bey’in komutasındaki 57. Alayın başka komutanları olmak üzere 628 kişilik mevcudunun tamamı 25-28 Nisan 1915 tarihleri arası şehit oldu.
19.Yüzyılda tüm dünyayı sömürgeleştirip, sayısız köle ve maden kaynakları ellerinde olan İngilizler, dünyanın en büyük savaş gemilerinin Çanakkale’de yüzlercesini demirlemiş… Oysa laz askerler, kıyıda henüz savaştan habersiz horon tepiyorlarmış. Bilgili bir genç teymen askerlere, “Düşman açıkta, siz burada horon tepiyorsunuz” der. “O gemiler asker dolu, hepsinde Azrail gibi toplar var” der. Laz asker “Korkma komutanım, Allah’tan büyük değiller ya” diye cevap vermişler. Bu alıntıyı Nihat Genç’in “Yere düşmeyen Sancak: 57.alay” başlıklı yazısından paylaşıyorum.
“57.alay” roman yazarı İsmail Bilgin tanıtım yazısında; “Ölüm en çok 57. Alaya yakışırdı sanki o olaydaki düşmana savaş meydanını dar etmiş, nasıl dövüştüğümüzü gören düşman çareyi kaçmakta bulmuştu. Çünkü 57.alay, muharebe meydanında var olmak için ölüme meydan okumuştu. Ölmekle bulacağını çok iyi anlayan kahraman alayımız, bu sebepten Arıburnu Çıkarması’nın ilk iki gününde üçte ikilik mevcudunu yitirmişti. Çok iyi hatırlarım; bölüklere kumanda edecek subay bulamayınca, tabur imamlarına kumandalık görevi verilmişti.”
57. Alayın sancağı Avustralya’nın Melbourne şehrindeki müzede sergilendiği yazılan ve altındaki levhada şu bilgi yazılmakta “Bu alay sancağı Gelibolu savaş alanından getirilmiştir ama tutsak edilememiştir, çünkü Türk ordusunun milli egemenliklerine göre bir alayın sancağı, alayın sonuncu eri ölmeden teslim edilemez. Bu sancak, sonuncu muhafızının da altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur. Kahramanlık timsali olarak karşınızda duran bu Türk alay sancağını selamlamadan geçmeliyiz.”
102. yıl geçmişe rağmen biz Çanakkale’nin önemini idrak edişimiz 1974 yılıdır. Milliyet gazetesinin insiyatifi ile yapılan şehitler abidesinden başka bir şey yoktu. 18 Martlarda da küçük anmalarla geciktiriliyor, sembolik mezarlar levhalar ve hayallerle bu günlere geldik. 108. yıl zaferine 24-25 Nisanları da bu yıl ekledik.
Sevdalısını geride bırakıp, annesinin nasırlı ellerini öpüp, istikbalimiz için istiklal mücadelesi veren bu barış kınalı kuzuları kırık buğday çorbası ile beslenip ölüme koştular. Cesaretin kahramanlığa dönüştüğü destansı savaş kahramanları… “Vatan bir avuç toprak değildi; uğruna ölünecek yerdi” düşüncesiyle sabah namazını kıldılar, helalleştiler ve bir daha geri dönmediler. Kayıtlardan öğrendiğim 57. Alay şehit neferlerinden 1889 doğumlu 26 yaşında şehit olan Boyabatlı hemşerimiz ASKEROĞLU AHMET ecdadımıza minnet ve şükranlarımı sunmak istiyorum.