Gözlerdeki ışıltıyla düzelmeyen ve gittikçe bozulan ekonominin rasyonel politikalarla düzeleceğini söyleyen bakanın bu politik söyleminin eğitim sisteminde de görülmesi gerekli olacaktır.
Seçimler sonrası oluşan kabinede Hazine ve Maliye Bakanı olarak görev alan Mehmet Şimşek görevi devraldığı törende "Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır" açıklamasını yapmıştı.
Peki bu rasyonel kavramı ne ve biz nasıl bir zemine döneceğiz?
Rasyonel kelimesi dilimize Fransızcadan geçmiştir. Bu kelimenin kökeni Latinceye dayanır. Dilimizde ise rasyonel olarak yer edinmiştir. Kelime anlamı olarak 'akla uygun, akılcı' anlamlarına gelir. Güncel TDK sözlüğünde rasyonel kelimesinin anlamı 'akla uygun, aklın kurallarına dayanan, ölçülü, ussal, hesaplı' olarak açıklanmıştır.
Kelimenin etimolojisine baktığımızda özetle ussal, akılcı kavramlarının ekonomide yer bulacağını anlayabiliyoruz. Yani daha gerçekçi, bilime dayanan politikalar izlenecek. Umarım bilimin ışığında da sonuçlar alınır.
Rasyonel zemine dönme sadece ekonomi de mi olacak? Eğitimde rasyonel zemin şart değil mi? Eğitimde o kadar rasyonel olmayan politikalar izlendi ki rasyonelliğin ne olduğu, normalin ne olduğu unutuldu.
Birkaç irrasyonel politika örneklerini anımsayalım:
· 21 yılda görev yapan 9 Milli Eğitim Bakanı’ndan sadece birisi eğitim fakültesi mezunu. Çoğu bakan eğitim sistemiyle makama oturduğunda tanıştı.
· Eğitim sistemimizin yumuşak karnı olan sınavlar bu dönemde en çok değişikliğe uğrayan alanlardan oldu. Lise giriş sınavları tam 6 kez, üniversite giriş sınavları tam 3 kez değişti. Hatta bir bakan TEOG olarak adlandırılan lise giriş sınavının değiştiğini taksi durağında öğrenmişti.
· 1968 yılından bu yana uygulanan eğitim müfredatı 2005 yılında “Günümüze yanıt vermiyor” denilerek kaldırıldı. Eleştirel düşünme, problem çözme, yaratıcı düşünme, duygusal zekâ gibi beceriler kazandırılması hedeflenen değişiklikte amaç öğrenciyi ezberden kurtarmaktı. Bulunan çözüm sorunu gidermeye yaramadı. Okuma yazmada fişler yerini seslere bıraktı.
· 2005-2006 eğitim-öğretim yılında dik temel yazıdan bitişik eğik el yazısına pedagojik gerekçelerle geçildi. 2017-2018 eğitim-öğretim yılında yine bilimsel değil gerekçesiyle el yazısı kaldırıldı.
· 2005 eğitim-öğretim yılında liselerde eğitim süresi 4 yıla çıkarıldı. Bir yıl fazla olan sınıf için müfredatta bir değişiklik yapılmadı. Olay sadece süre artırımı gibi gerçekleşti. Bu değişiklik liselerdeki yabancı dil hazırlık sınıflarının kalkmasına neden oldu. Günümüz itibariyle liselerin son sınıfları ya boş ya da açık liselere nakil nedeniyle anlamsızlaştı.
· 2010 yılında düz lise olarak bilinen genel liselerin Anadolu Lisesine dönüştürülmesine karar verildi. 2014’e kadar toplam 1953 genel lise, Anadolu Lisesine dönüştürüldü. Meslek ve Anadolu Lisesi olmak üzere iki tip okul kaldı. Böylelikle asırlık liselerimiz tarih oldu.
· 2012 yılında hiçbir bilimsel hazırlığı olmayan, kamuoyunda tartışılmayan büyük bir düzenleme yapıldı. 4+4+4 diye bilinen bir eğitim kademelendirilmesi yürürlüğe girdi. Kanun parlamentoda görüşülürken dünya tarihinde bir ilk yaşandı ve yasayla müfredatına ders konulan ilk ülke unvanını aldık.
· Kılık kıyafet 2012 yılında serbest bırakıldı. Böylelikle tek tipçi diye aşağılanan forma sistemine son verilerek özgürlük sağlandı. Ama derin yoksulluğun ve gelir adaletsizliğinin yaşandığı bir ülke olduğumuz unutuldu.
· Türkiye'deki ilköğretim okullarında 1933-2013 yılları arasında her sabah öğrencilere bir tören ile okutulmuş olan bağlılık yemini “Öğrenci Andı” ırkçı diye nitelendirilerek kaldırıldı.
· Dershaneler kapatıldı! Mevcut dershaneler 2019 yılına kadar okullara dönüştürülecekti. Ama gelinen noktada ne dershaneler kapatıldı ne dönüştürülen okullar okul oldu. Apartman kolejler türedi, teneffüslerde balkonlara çıkıldı. Merdiven altı kurslar ve özel dersler patladı.
· Okul türleri arasında ayrımcılık yapılmaya başlandı. Ülkenin nitelikli okullarına hükmedebilmek, kadrolarını değiştirebilmek için “proje okulu” diye bir yapılanmaya gidilerek bu okulların olumlu iklimi bozuldu, nitelikleri düşürüldü.
· ÖSYM sınavlarında sorular çalındı, bir neslin hakkı, hukuku yenildi.
· Üniversite girişlerindeki başarısızlık baraj puanının düşürülmesiyle aşılmaya çalışıldı.
· Öğretmenlik Meslek Kanunu çıkarıldı. Öğretmenlerimiz rütbeye kavuştu, huzurları bozuldu. Ama yoksulluk sınırının kat be kat altında maaş almaya devam ediyorlar.
· Çoğunun dinsel kimliği ön planda olan vakıf görünümlü cemaatlerle ve derneklerle protokoller yapılarak okullara öğretmen olmayan kişilerin sokulması ve bu kişilere dinsel eğitim verdirilmesi neredeyse ana eğitim politikası haline geldi.
İlk akla gelen irrasyonel uygulamalardan örneklerin yer aldığı eğitim sistemimiz tam bir sorunlar yumağı halinde. Doların, altının anlık seyrini takip eden halkımızın çocuklarının eğitimini takip etmeye başladığı zaman bu sorunların aşılması için ilk ve en büyük adım atılacaktır. Gözlerdeki ışıltıyla düzelmeyen ve gittikçe bozulan ekonominin rasyonel politikalarla düzeleceğini söyleyen bakanın bu politik söyleminin eğitim sisteminde de görülmesi gerekli olacaktır. Aslında 2023 Türkiye’sinde bu söyleme yeni bir kurtuluş reçetesi gibi sarılmamak gerekir. Zira bundan bir asır önce Kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk, 22 Eylül 1924'te Samsun İstiklal Ticaret Mektebi’nde “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyerek reçeteyi yazmıştı.